Bir grup arkadaşın anlamsızca sustuğu, konuşacak bişeyin kalmadığı gergin anlar. Herkes birbirine bakiyor, "ayy bi anda sessizlik olunca kız çocuğu doğarmış ehiheihe" tarzı esprilere zorla gülmeye çalışıyordu. "Eee daha daha", "havalar da bi tuhaf" ve hatta " İstanbul'un trafiği çekilmez" levelları atlanmış, çalmayan telefonların tuş kilidini açıp kapamalar başlamıştı.
Saat, evlere dağılmak için daha erken olduğundan bu grubu kurtaracak bişey lazımdı. Çaktırmamaya çalışarak yan gözle arkadaşımın telefonuna baktim. İşte kurtarıcımız orada duruyor, o çipil gözleriyle bize bakıyordu.
"Yeğenin mi yaa ne tatlıymış maşallah" dememle, "Ayy evet teyzesi. Derinsu 1 yaşına girdi oyyy şu güzelliğe bak yaa yerim onu ben" diye sonsuzluğa uzayan bir cevap geldi.
Masa hareketlenmisti. Herkesin yeğeni diğerinden daha güzel, daha akilli olmakla kalmiyor kimisi daha 6 aylikken candy crush oynuyordu. Bu muazzam cocukların adı da tabii ki Ayse, Fatma olacak değildi. Ne kadar mitolojik kahraman ismi varsa bizim minnoşlarda vücut bulmuştu.
Beklentinin yüksek olduğu bu çocukların yaşından büyük hikayelerini dinlerken, arkadaşımın "Bizim Atalante geçen gün babasina, annemin sevgilisi var demiş ahahah inanabiliyor musun ya hayal gücüne bak" diye kahkaha atmasıyla kendime geldim.
"Bir dizide görmüş canım benim. Onlar çok eğleniyor, biz de eğlenelim diye uydurdum demiş. Babası bu kız kesin yazar olacak diyor ehiheiehe"
" Yaa z kuşağı çocukları zehir gibi akıllı" diye atlıyor biri. Bir diğeri ona katılıyor, masadakiler hikayeye gülmekten katılıyor. Ben onlara bir türlü katılamıyorum. İçim sıkılıyor. Taso oynayan çocuk nostaljisiyle kimsenin içini kıymak istemiyorum ama bu yeni çocuklara ısınamıyorum. Onlardan korkuyorum. Beynimin gerilim yaratmak dışında bir hayrını görmediğim kıvrımları aklıma, 1984 romanındaki çocukları getiriyor. Bütün zeki, doğarken iddiali, mitolojik çocukları gözlerinden öpüyor, kendi salak çocukluğumu hatırlıyorum.
Ben hala elimde salçalı ekmekle, cizgi film izliyorum.