17 Şubat 2016 Çarşamba

Hiç değişmemişsin

En sevdiğin pembe yalan nedir deseniz, önce "yalanın pembesi beyazı olmaz arkadaşım. Yalan yalandır." derim.
 "yaaa bırak bu klişeleri cevap ver" diye diretecekseniz uzatmam. 
Evet, favori yalanım, yeryüzündeki en başarılı, en pembiş, en çilek kokan ve kalpler çıkan
"Hiç değişmemişsin" yalanı. 
 
Fiziksel olarak söylendiğinde iltifat, kişilik olarak söylendiğinde "bir arpa boyu yol almamışsın" manasına gelen bu orta halli laf, nereye çekersen oraya gittiğinden olsa gerek, sıkça duyarız.


Geçen hafta filandı. Evren yine üzerime oynuyor. Böyle bir kotu enerjiler, bir ne giyse yakismazliklar filan derken son dönemin en kötü zamanlaması oldu ve eski sevgilimle karşılaştım. 
İnsanın eski sevgilisiyle karşılaşması cok olağan bir şeydir fakat marketin manav bölümünde en iyi patatesleri seçme savaşı verirken karşılaşması kötü talihin ta kendisidir. 
Ayni kötü kader kendisine son söz olarak "Sen değişmezsin" de dedirtmiştir. 
Yani evet ben de pek bir değişim göstermedim ama bunun talihle bir ilgisi yok. 
Patatesleri bırakıp acilen tropikal meyvelerin olduğu tarafa yöneldim. Olabilir. Patates değil de kivi almak daha havalı gibi gelmiş olabilir. 
Ayrıca ilk selam veren de kazanır. En azından bence. 
"Aaaa naber?" 
"Aaaa uzaktan tanıyamadım" 
"Yakından?"
"Efendim?"
"Yok yani ben de görünce şaşırdım bir an emin olamadım bla bla bla bla..."
"Augauahahja. Kivi mi?"
"Evet kivi. Senin kadar gülemedim ama olsun. Kivi."
"Patateslerin oldugu torbaya koyman komik olmuş. Hani arada kaynatmaya çalışıyormuşsun gibi Ahahahah."
"Yaa yok. Aslında...."
"Hadi hadi bırak kızım o ayakları hahaha sen var yaa seeen ne çakalsın belli değil."
"Hayır canım. Ben..."
"Kurnaza bak, patates fiyatına kivi alacak aklınca ahahahaa.."
Bir an neden eski olduğunu ve neden eski olarak kaldığını hatırlarsınız ya. İşte öyle..
Onu, yavşak şakalarıyla başbaşa bırakıp kaçmak isterken yine o cümle. 
"Hiç değişmemişsin.. Hala aynısın"
" Evet. Di mi. İnşallah sen biraz değişmişsindir. 


Tahmin ettiğiniz üzere yüzümde aniden beliren mona lisa gülümsemesiyle arkamı dönüp sislerin içinden elimde gariban patateslerimle yürüdüm yürüdüm yürüdüm. Fonda hepinizin shazamlamak isteyeceği o gaza getiren rock şarkı. 
Bari alt yazılar kaymasaydı. 



1 Şubat 2016 Pazartesi

İçimizdeki Sarışın




"Yalan söyleme şimdi. Senin de içinde yok mu omlet sarısı saçlarıyla kira yemek isteyen bir cadde kızı"
Dudaklarını yeni yaptırdığı için ne soylediğini anlayamıyordum ama buna yakın bir cümle kurmuştu. 
Tanıdığım en ciddi ve en esmer insandı. Dili geçmiş zaman eki kullanmış olmamın sebebi artık ölümüne sarışın ve kira yemek istiyor oluşuydu. 

Cemile, çocukluktan beri aynı sokakta yaşadığım çevremdeki en örnek insandı. Lise yıllarında hepimizi dünyaya yapacağı büyük katkılar konusunda inandırmış, 4 yaşında okumayı öğrenmiş,14 yaşında hobileri arasına moleküler kimyayı katmış, 24 yaşında ise saçlarını sarıya boyatmıştı. 
Başarı yolundaki tek adımı gece dişarı çıkabilmek için izin almak olan biz ergenlerin yanında Cemile'nin saçlarıyla ilgili tek derdi "kurutmak zaman alıyor"du.

Bol yıldızlı, pekiyili okul hayatının ardından stajını yaptığı ilaç firmasına okul birinciliği ile girmişti ve tahmin edersiniz ki dünyayi kurtarmaya hazırlanıyordu.
"Almanca önemli. Firmanın sahipleri Alman. Bu yaşıma kadar Almancamı neden ilerletmedim anlamıyorum"
"Sunum hazırlarken grafik yapmayı öğrendim. Böylece işler daha hızlı ilerliyor."
"Hasta olmak gibi bir lüksüm yok benim. İsleri kim yetiştirecek. Bence sen tembellikten, bu kadar hasta oluyorsun"
"Şirketin yılbaşı yemeğine katılmak mı? Dalga mı geçiyorsun sen. Zamanıma yazık"
"İşyerinde kullandığım bilgisayara evden ulaşarak haftasonları da çalışabiliyorum. Harika değil mi?"



Galiba harika değildi. Full başarılı geçen bir yılın sonunda hiç bir açıklama yapmadan, katkıları için teşekkür ederek, sarının her tonuna sahip bir stajeri kadroya aldılar.
Sarışın bütün şirket çalışanlarını Karaköy'de yeni açılan bir pub'a davet ederek kutlama yaptı. 
Cemile bu sayede instagram diye bir şeyin varlığından haberdar olup, Istanbul'un yükselen değerinin Karaköy olduğuna karar verdi. 
"Hiç bir şey anlamıyorum. Şirkette kimsenin adını bilmiyorum, instagram'dan likelamıyorum diye mi kadroya alınmadım."
"Tabii canim ben de günde on bardak kahve içip, dedikodulara katılmadım diye böylr oldu."
"Birak Allah aşkına yaa bu devirde sarışın ve salak olmak lazım. Kim bilir kimlerle fingirdedi."
gibi yakınmalari zamanla "Onlar kaybetti." ve son olarak "Saçlarımın rengini biraz açsam mı" ya dönüştü.
Evet yeni dünya düzeni kazanmıştı. Yeni dünya Cemile'yi de ele geçirmişti. 
"O kadar çalıştım da ne oldu. Artık rahat bir iş istiyorum. Kariyer bir yere kadar. Sence pilatese başlasam mı yaa. Ne dersin?"
Hayatında başarıya odaklanmiş insanların yaşayacağı türden bir depresyon yaşıyordu. Bizim normal halimiz o olduğundan anlamamız mümkün değildi. Bir süre kendi haline bırakmayı denedik. 
Keşke bırakmasaydık. 
Belki bırakmasaydık hayatta tanıdiğım en esmer ve en idealist insan olarak kalmaya devam edecekti. 



Ben sanki sorgulanacak tek şeymiş gibi "Peki neden sarı?" diye sordum. 
"Aaa sen bilmiyor musun. Küçükken sarışınmışım ben" dedi. 
Uzatmadım. 
Anladığım kadarıyla içindeki sarışın dünyaya katılacak bir şey kalmadığına inaniyordu.