20 Ağustos 2015 Perşembe

Çocukluk Hezeyanları - 1 Ben Kuşlara Uymam




Kalabalıktan nefret ediyordum. Bir çocukken bile gürültü patırtıyı sevmiyordum. 5 yasında 'lütfen biraz sessiz olun' diyen bir çocuk düşünün. Ben düşündüm, hoşuma gitmedi. Kendi çocukluğumdan samimiyetsiz diye bahsetmek istemem ama hakikatten biraz samimiyetsizce. Sen 5 yasındasın lan ne sessiz olunu, gidip saçma sapan koltuk tepelerinde ziplasana.
Belki efendi bir çocuk oluşumdan belki yaradılışım gereği, çok ses çıkaran oyuncaklara bile tahammül edemiyordum fakat sevgili ailem bunu çok umursamamış olacak ki bana 90'li yılların sembolü olan bir adet muhabbet kuşu aldı. Kuşun adı neden bilmiyorum Gülizardı. Bir kuş için fazla iddialı olduğunun farkındayım ama ne bileyim gürültü yapmayan bir çocukmuşum sonuçta, hafiften bi sinsilik varmış baksanıza
Şimdi bu Gülizar böyle yeşilin her tonuna sahip yanağında pembe noktalar kafasında çizgiler olan tuhaf bir kuştu. Cinsiyetini bilmemekle birlikte umursamıyordum da.
Umursadığım tek şey iğrenç derecede ötmesiydi. Doğadaki kuş seslerine cıvıltı diyebiliyorken Gülizarınkine ölmek üzere olan kurbağa diyebilirdik en fazla.
Bir de bana vaadettikleri şey eğer ilgilenirsem Gülizar'ın konuşabilecek olmasıydı. La Fontaine'nin masallarından anladığım kadarıyla hayvanların konuşanı makbul değildi. Sürekli birbirlerine laf sokup, nasihat verme peşindeydiler. Bir an "Bugünün işini yarına bırakma" diyen bir Gülizar canlandı gözümde. Sevmedim.

Bir yandan da 7 numaralı dairenin koca kafalı çocuğu Murat'ın, annesine yalvar yakar aldırdığı balığı ölmüştü. Akvaryumun başında Fatih Erkoç'dan "Ellerim Bomboş"u dinleyip, ağlama nöbetlerine giriyor, bütün apartman sabahtan akşama kadar aynı kasedi dinliyorduk. Kütlesel olarak kendinden bile küçük bir canlıya bağlanıp, arabesk duygu devinimleri yaşamayı anlamıyordum. Bunun için çok ufaktım. Fatih Erkoç'dan, balıklardan ve Gülizardan nefret ediyordum. O koca kafalıyı biraz seviyordum. Korkunç bir yazdı.

Tam daha da korkucu olamaz derken; komşumuz tatile gidicez biz ayağına, "çapkiiiin" adli muhabbet kuşunu bize iteledi. Taramalı tüfek gibi aralıksız öten bir kuş düşünün. Yaşım biraz büyük olsa; evi terkedip ben de tatile gidicem ama evden bakkala bile gitmeye iznim yok.
Bizim Gülizar; o zamana kadar muhabbet kısmı eksik olan bir kuşmuş demek ki. Diğer yeşil kafalıyı görünce başladılar muhabbete. 3 gün boyunca gün ışığıyla başlayan muhabbetleri gecenin geç vakitlerine kadar devam etti.
Güya sorumluluk duygum gelişsin diye aldıkları kuş yüzünden sürekli başı ağrıyan orta yaş kadınlarına dönmüştüm.
Tam şikayet edecek gibi oluyordum, aklıma Gülizar'a iyi bakarsam babamın alacağı patenler geliyordu, vazgeçiyordum. Tam bir sinsi çocuk olduğumu söylemiş miydim?

Bir akşam çok fena yağmur bastırdı. Bizim Gülizar'la emanet kuş da balkondaydı. Yağmur suları kafeslerine gelir diye benim odama koyduk. Tepemde sürekli öten kuşlar, arada bir yatağıma düşen yem kabukları, gagasını tellere sürtünce çıkan o delirtici ses derken parktaki yazı geldi aklıma. "Çiçek dalında güzeldir. Bahçelievler Belediyesi"

E cicek dalında güzelse kuş da dalında güzeldir diye düşündüm. Hem zaten, kanatlı bir hayvan değil mi bu, uçması gerekirken neden kafeste oturup sağı solu gagalasın ki fikrinden yola çıkarak Gülizara "sen bir dakika bekle beybi" dedim ve Çapkın'ın kafesini açıp onu sonsuz maviliğe doğru gönderdim. Arkasına bile bakmadan uçtu gitti. Ben biraz daha dramatik bir veda olur sanmıştım. Olmadı.


Sabah babama "Gülizar gitmiş ama emanet kuş duruyor" dedim. Nasıl gitmiş diye soracağına "Üzülme, geri gelir" dedi.
Baba kedi mi bu geri gelsin demedim. Koca adam sonuçta vardır bir bildiği.
Ertesi hafta tatilden dönen komşumuz kuşunu isteyince annem, emanet kuş sandığı bizim Gülizar'ı verdi. Komşumuz, kafesin içine dikkatlice bakıp, "Çapkiiin, sen biraz zayıflamışsın" filan dese de uzun vadede mutlu olacağına emindim. Sonuçta aralıksız bir inatla oten ve saçma sapan zamanlarda "cici kujj" diyen bir kuştan kurtarmıştım onları. Zaten Çapkın'ın gidesi varsa benim suçum ne?


Hem Çapkin'in apartman boslugunda yakinlanip bizim eve kadar gelen sesinden, hem de Gülizar'dan kurtulmuştum kurtulmasına ama benim patenler ne olacaktı?  Bu gibi durumlardan dram çıkartmak gerekirdi. Ben de babam gelene kadar eldeki boya malzemeleriyle Gülizar'ın resmini çizmeye çalıştım. Doğru duygu sömürüsü hedeflenen patenleri getirir sanıyordum. Onun yerine yeni bir kuş getirdi. Adını Feriha koydum demek isterdim aslında ama böyle kötü espriler tarzım değildir. Adını koymadım.








10 yorum:

  1. Gercekten ilginc bir cocukmussunuz :-) ama o yasta gercek kusivsalip yerine gulizar i vermrkte.zekiceymis:-)
    madamemine.blogspot.com

    YanıtlaSil
  2. Koptum okurken keşke paten çizeymişsin Gülizar vol:2'den hallice olurmuş :D Biz ne kadar benziyoruz okurken farkettim sessizliğe aşıktım bebeyken ve dahi hala aşığım koca bir kazık olmuşum :)

    YanıtlaSil
  3. hoş bir hikaye çocukluk anıları gibisi yok :-)9

    YanıtlaSil
  4. Ellerinize sağlık, çok güzel yazmışsınız. Acaba şimdi kuş seslerine ve gürültüye alıştınız mı desem ama çocukken sevmiyorsanız bunca yıldan sonrada sevmezsiniz.Hepimizin yapısı ayrı, hikaye tadında bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
  5. :)) Süper anlatmışsın. Okurken çok eğlendim. Entrikalar da o yaş için fena :))

    YanıtlaSil
  6. çok güldüm ya benimde oyuncağımın adı rıfkı ydı hep kendimi anormal bir cocuk sandıydım şimdi rahatladım :)) normalmiş demekki :)

    YanıtlaSil
  7. Blogumda cocukluk.anılarımı bende mi yazsam unutulup gidiyor anılar. Cok güzel anlatmişsın

    YanıtlaSil
  8. Kaç gündür yazılarını okumak için uygun bir zaman kolluyordum bu sabaha kısmetmiş. Çok eğlenceli bir yazıydı, kalemine sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yaa cok naziksiniz, vakit ayırıp okumanıza ve bir de begenmenize cok sevindim. sevgiler :))

      Sil