8 Ocak 2017 Pazar

Steril Çocuk Buğlem




Steril Çocuk Buğlem




Buğlem ne demek bilmiyorum. Çok anlamlı ve pozitif bir karşılığı olduğuna eminim. Hakkında bildiğim tek şey sekiz yaşında ve üst katımızda oturuyor oluşu.
Bazı sabahlar annesi tarafından çekiştirilerek okul servisine bindirildiğini görüyorum. Bazı akşamlar da dedesiyle parktan dönerken. Günaydın ve iyi akşamlar dileklerini hiç eksik etmeyen, disipli bir çocuktu.
Geçen sabah annesi Buğlem’i bir kaç saatlik bırakıp bırakamayacağını sormak için kapıyı çaldı.
Ben bakımı zor her şeyin eşte dosta olması gerektiğine inanan bir insanım. Mesela tekne, mesela yavru kedi, mesela Buğlem.  Hayatta bir çok şeyin de uzaktan sevilmesi gerektiğini düşünüyorum. Mesela hamster, mesela Nutella, mesela Buğlem.
Tabii bunu, sizden kırk yılın başı bir iyilik isteyen komşunuza anlatamazsınız. Sosyal ilişkileri durduk yere bozmanın manası olmadığını düşündüğümden yüzümde Mona Lisa gülümsemesiyle “ Tabii tabii” dedim.
Ve Buğlem geldi. Daha doğrusu ve koca bir çanta yanına Buğlem’i de alıp geldi diyelim. Üşürse hırka, terlerse atlet, midesi bulanırsa ilaç, uykusu gelirse pijama, burnu tıkanırsa bilmem ne diye bir sürü şeyin kullanma talimatını dinledim.

“ Anlamadığın bir şey olursa, sor ” dedi Buğlem.
Anlamadığım şey annesiydi. Neden bir kaç saat içinde bu kadar şeye ihtiyaç duyabileceğimizi düşünüyordu. Bunu ona soramazdım tabii.
“ Burun şeysini anlamadım. O yüzden annen gelene kadar burnunu tıkamamaya çalış olur mu Buğlemciğim ” dedim.
 “ Ahh normalde tıkanmaz ama malum toza alerjim var. O yüzden getirdim. Annem, herkesin evi bizim gibi değil kızım. Biliyorsun tozlu ortamda nasıl tıkanıveriyor burnun dedi."

Eve çaktırmadan bir göz attım. O kadarcık tozun burun tıkamasına ihtimal vermedim.
“ Lavabonuz sterilse, kullanabilir miyim?” dedi.   
 Sekiz yaşında bana steril kelimesini cümle içinde kullan deseniz, legolarımla kovalardım sizi.
“ İnsan vücudu belli oranda mikrobu kaldırabilir Buğlemciğim. O kadar da korkmana gerek yok” dedim kendime kahve hazırlarken.
O portakal suyu ikramımı fresh olmadığı gerekçesiyle reddetmişti ama bana da eşlik etmek isterdi doğrusu. Öyleyse bir bardak ılık su rica edebilir miydi?
Uzunca bir süre ne kadar alerjik bir bünyesi olduğundan ve geçen bahar nasıl nefes alamadığından bahsetti. Konuşurken ellerini şakaklarına koyarak, gözlerini deviriyor ve “ O spreyleri kullanmazsam, başağrısı yapıyor” gibi cümleler kuruyordu.
Gerçekten sıkılmıştım.
“Okul nasıl gidiyor” sorum bile bir şekilde hastalıklara, mikroplara, burun spreyine bağlanıyordu. Okuldaki ortamı steril bulmuyordu, bazı çocukların yağlı ellerini saçlarına sürmesi, öksürürken peçete kullanmaması ve tuvaletten çıkınca ellerini yıkamaması gibi bir sürü mikrobik durumdan şikayetçiydi.
Sanki karşımda yetmiş yaşında bir teyze varmış gibi hissediyordum.
“ Televizyon izlemek ister misin Buğlem”
“ Maalesef izleyemem, dinlendirici gözlüğüm yanımda değil.”
İçimden, yarım saat gözlüksüz çizgi film izleyince kör olacağını mı zannediyorsun diye demek gelse de en anlayışlı surat ifademi takınıp, “Çok haklısın” dedim.



Altmış yaşından küçük kimsenin ilgisini çekmeyecek tıbbi vakalar anlatıp duran bu çocukla anlaşmama imkan yoktu.
Evet, belki ben anlaşamıyor olabilirdim ama babannem..
Babannem, seksenli yaşlarının en bel ağrılı çağlarını yaşayan, tıp dünyasındaki gelişmeleri ilgiyle takip eden, favori ilaç listesi olan tam bir eczane aşığıydı. Buğlem’in alerjik reaksiyonlarını keyifle dinleyeceğinden şüphem yoktu.

Beklediğim gibi de oldu. Bel ağrılarından, gripten korunmanın yollarına kadar oldukça medikal bir sohbet gerçekleştirdiler. Buğlem zaman zaman sıkılıp, oyuncaklarına hasretle baksa da hijyen konusunda onu destekleyen birini bana tercih ettiği belliydi.
Babannemin “Kızım sen nasıl yaşıyorsun bu toz toprağın içinde. Bak ufacık çocuk bile görüyor, ayy şuraların haline bak” sitemiyle kafamı gösterdiği yöne çevirdim.
İnsan o tepkiye karşılık, kovboy filmlerindeki gibi yerde yuvarlanan tozlar bekliyor.
O esnada Buğlem lafa girdi. “Ablacığım bir de hatırlatmak istiyorum ki, sanırım Domestos bitmiş. Çünkü banyoda göremedim de ehihihi”
Sanki belediye evime biri sekiz, diğeri seksen küsür yaşında olan teftiş ekibini göndermişti.
 “Tozlar muz kabuğunda geldi yemin ederim bak” diye kendimi savunmamı bekliyorlarmış gibi  yüzüme bakıyorlardı.
Kendi ruh sağlığım için onları biraz başbaşa bırakmaya karar verdim. 

Geri döndüğümde, Buğlem’i babannemle birlikte televizyon izlerken buldum. Ekranda bazı garip isimli otlardan ve onların faydalarından bahseden bir doktoru pür dikkat izliyorlardı.
Fırsatını bulmuş gibi atladım.
“Buğlemciğim, gözlüğün yok tatlım. İzleme istersen” içten içe sırıtıyordum.

Yüzüne beş kat büyük gelen gözlüklerle bana döndü ve “Ahh sağolsun babanne dinlendirici gözlüklerini verdi bana.”
Gerçekten şaşırmıştım.
Ufacık bir çocuğun bile benden daha prensip sahibi olmasına şaşırmıştım.
Eminim ki ileride benim gibi olmayacaktı. İradeli, ne istediğini bilen, sağlıklı beslenen, günde yalnızca bir fincan kahve içen, çavdar ekmeği tüketen, en güzeli de “asla” demeyi bilen bir kadın olacaktı.
Ben akıllanmazdım ama en azından hijyen konusunda Buğlem’i örnek alacağıma yemin ederek salondan çıktım. Arkamdan bağırdı.
“Nereye gidiyorsun?”

“Domestos alıp, geleceğim..”



2 yorum:

  1. Vallahi billahi Buğlemi hasta sandım.. Ama asıl hasta onun "obsesive c" hastası annesiymiş. Ağzım açık okudum ya... 😨😨😨

    YanıtlaSil
  2. Çok acayip annelere denk geliyorum son zamanlarda :)

    YanıtlaSil